English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Mustakıl Ressamar ve Heykeltıraslar Bırlıgı (Kısaca Mustakıller)


Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği (kısaca Müstakiller)

Türkiye'de 1929-1932 ve 1936-1942 arasında etkinlikler gerçekleştirmiş bir sanatçı topluluğudur.

Birlik, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nden sonra Türk resim sanatının tarihsel süreci içinde kurulan derneklerin ikincisi; Cumhuriyet dönemi sanatçı topluluklarının ise ilkidir.

1914’ten sonra Sanayi-i Nefise Mektebi'nde öğrenime başlayan, Avrupa'da resim öğrenimini tamamladıktan sonra yurda dönen sanatçılar tarafından oluşturulmuştur. Sanayi Nefise Mektebi'nde Salvator Valéri ve Warnia Zarzecki gibi yabancı eğitimcilerin yerine atanan ilk Türk eğitimcilerinin yetiştirdiği birinci kuşak sanatçılar olan Müstakillerin yaşamları ve eğitim dönemleri, Osmanlı imparatorluğu’nun yıkılışı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına rastlamaktadır.
Türkiye’de heykel ve resim sanatının benimsenmesini kolaylaştırmak için çalışan Müstakiller, sanatçının ekonomik özgürlüğünü savunmuş, sanatçıların maddi kaygılarını dile getirerek bu konuda çalışmalarda bulunmuştur. Üyelerinin hepsi değişik sanat akımlarının etkisi altında çalışmış olan Müstakil ressamların ortak özellikleri azdır.
Tarihçe
Yeni Resim Cemiyeti
1929 yılında kurulan birliğin temeli 1923 yılında Yeni Resim Cemiyeti 'nin kurulması ile atılmıştır.1923’te Sanayi-i Nefise’deki öğrenimlerinin son yıllarını sürdüren Şeref Kamil, Saim , Refik Fazıl, Mahmut Cemaleddin, Turgut, Sabih Bey ve Cevad Hamid “Yeni Resim Cemiyeti” adı altında birleştiler.
Cemiyet, Yerebatan’da ahşap bir konağın birinci katında kiraladıkları bir odada kuruldu. O yıl bir sergi düzenleyen cemiyet üyelerinden büyük çoğunluğu 1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Avrupa sınavını kazanıp Paris’e gönderilince etkinlikleri kesildi. Ancak üyelerin beraberlikleri Paris’te de sürdü.
Birliğin kuruluşu
Sanat öğrenimi için Avrupa’ya gitmiş olan gençlerden Münih'te bulunan Ahmet Zeki ve Ali Avni 1927’de İstanbul’a döndü. O yıl Galatasaray Sergisi’ne ve Güzel Sanatlar Birliği’nin Ankara Sergisi’ne katılan genç sanatçılar Türkiye için tamamen yeni bir anlayışın ürünü olan yapıtlarını sergilediler. Paris’te bulunan grup ise üç buçuk senelik eğitimin ardından 13 Ağustos 1928’de İstanbul'a döndü. Almanya ve Fransa’dan dönen genç sanatçılar resmi bir grup oluşturmadan önce 15 Nisan 1929'da Ankara Etnografya Müzesi'nde bir sergi düzenlediler. Bu, İstanbul dışında açılan ilk resim sergisi idi. Otuz gün süreyle açık kalan sergi, basının büyük ilgisini çekti.
Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği 15 Temmuz 1929'da resmi olarak kuruldu ve nizamnamesi yayımlandı. Üyeler, birliğin tüzüğünde şu şekilde yer aldılar: Refik Fazıl, Cevat Hamit, Şeref Kâmil, Mahmut Fehmi, Nurullah Cemal, Hale Asaf, Ali Avni, Ahmet Zeki, Muhittin Sebati, Ratip Aşir ve Fahrettin Arkunlar 
Müstakillerin amaçları, gelişmekte olan Türk resim sanatının düzenli ve kalıcı temellere kavuşturulması ve yaygınlaştırılmasıydı. Ayrıca sanatçıların güvence altına alınmaları ve bireysel sanat anlayışlarına özgürlük tanıyan bir ortamda çalışmalarını sürdürmeleri önemle üzerinde durulması gereken bir konuydu. Sanatçılar her meslekte olduğu gibi, yetiştirildikleri alanda yapacakları çalışmalarla yaşamlarını kazanmalıydılar. Toplumda sanat beğenisinin yaygınlaşması, bu sorunu çözümleyici önlemlerden ilki ve en önemlisiydi. Ayrıca devlet, yetiştirilmelerine önemli katkılarda bulunduğu sanatçılarına destek de sağlamalıydı. Bu öneriler değer çekişmelerinin kırıcı ve bölücü ortamından kaçınılarak gerçekleştirilmeliydi. 
15 Nisan 1929’da Ankara Etnografya Müzesi’nde ilk sergilerini düzenlemiş olan Müstakiller, her yıl 15 Nisan ve 15 Eylül’de bir sergi açmayı planlamıştı. Ancak sergi salonu yokluğunun da etkisi ile bu planı gerçekleştiremediler.
15 Eylül 1929’da İstanbul Türk Ocağı’nda açılan ikinci sergi, birliğin resmiyet kazanmasından sonraki ilk sergisi idi. Planlandığı gibi bir ay yerine 15 gün açık kalabildi. 1930 yılında tek bir sergi açılabildi: 31 Mayıs/1 Haziran 1930 tarihinde düzenlenen sergi, Ankara Türk Ocağı merkez binasının iki salonunda idi.
Birlik, sergilerini Türk Ocakları salonları müsait olmadığında dükkan, bar, sinema salonu gibi yerlerde açmışlardır. 15 Şubat 1931 tarihinde, İstiklal Caddesi No:310'da yer almakta olan Moskovit Salonu'nda seramik, afiş ve mimari tasarımlar da sergilendiği bir sergi açtılar.
Maarif Vekaleti'nin vaat ettiği yardımı alamayan Müstakiller, 1931 yılında Ankara sergisi açamadı. Onun yerine yılın sonunda İstanbul Türk Ocağı’nda beşinci sergilerini açtı. Bu sergi, 1928-1932 döneminin son sergisi oldu.
-1936 dönemi
Müstakiller, ressamın geçimini sağlamak için resim sanatından başka işle uğraşacak olursa Türk resim sanatının zarar göreceği düşüncesindeydi. [4]Avrupa'da öğrenim gören ressam, heykelci ve dekoratörlerin, “maarif ve hükümet namına yaptırılacak milli tablo, dekor ve abidelerde çalıştırılmak suretiyle istihdam edilmesini”; öğretmen olarak atanmaları halinde büyük kentlerde görevlendirilmeleri ve 8 saatten fazla derse girmemeleri ya da mesaisi az olan işlere atanmalarını öneriyorlardı. Ne var ki önerileri karşılık bulmamış; üstelik Güzel Sanatlar Akademisi'ne sanat konularında Maarif Vekaleti tarafından öncelik tanınması nedeniyle mevcut iş imkanlarını da kaybetme noktasına gelmişlerdi. Bu durum karşısında Müstakiller'in bir kısmı devletten yardım isteme çabalarını sürdürmeyi, bir kısmı ise devlete başvurmaktan vazgeçmeyi savundu. [4]
İkinci görüşü savunanlar arasında Nurullah Berk ve birliğe 1931'de katılmış olan Elif Naci vardı. Bu iki sanatçı 1932 kongresinden sonra dernekten ayrıldılar ve dernek faaliyetlerine bir süre ara verdi. Nurullah Berk'in Paris'e gitmesi, Hale Asaf'ın Paris'e yerleşmesi, 1933 yılında Muhittin Sebati'nin ölümü Müstakiller'in dağılmasına ve bir etkinlik gösterememesine neden oldu. Birliğin bazı üyeleri her yıl Şubat ayında Halkevleri'nin kuruluş yıldönümü nedeniyle Ankara'da düzenlenen sergilere katıldılar. Bu dönemde Müstakiller'den ayrılan bir grup sanatçı, 1933'te D Grubu'nu kurmuştur.
1936 sonrası dönemi
Birlik, 18 Nisan 1936 tarihli İstanbul Turan Barı sergisinde tekrar bir araya geldi. Müstakiller, 1937 yılından itibaren Bursa, Balıkesir, Zonguldak, İzmit Anadolu'nun çeşitli kentlerinde bulunan halkevlerinde sergiler düzenlemişler;[3] Güzel Sanatlar Birliği ve D Grubu sanatçıları ile ortak sergiler açmışlar; CHP’nin Yurt Gezileri Programı’na katılmışlardır.
Üye sayısı gittikçe artan birlik, İzmit sergisi kataloğundaki bilgilere göre 1939’da 25 üyeye ulaşmıştır.
Ressamlar Derneği
Müstakiller, tüm ressam gruplarını bir meslek dayanışması çerçevesinde toplamayı amaçlayarak 3 Mart 1942’de Türk Ressamlar ve Heykeltıraşlar Cemiyeti'ni ve ardından 3 Ağustos 1950’de de "Ressamlar Derneği"'ni kurmuştur.

Refik Fazıl Epikman (d. 1902 İstanbul; ö. 1974 Ankara) Türk ressam

Davutpaşa İdadisi’nden sonra 1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa sınavını kazanarak öğrenimine devam etmek üzere Paris’e gitti. Paris’te Julian Akademisi’nde Paul-Albert Laurents atölyesinde çalıştı. 1928 yılında öğrenimini tamamlayıp yurda döndüğünde İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne öğretmen olarak atandı. 15 Nisan 1929 tarihinde kurulan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alır.
Birlik, Refik Epikman’ın dışında, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cüda, Nurullah Berk, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi gibi ressam ve heykeltıraş Muhittin Sebati ile Ratip Aşir Acudoğlu gibi kurucu üyelerden oluşmaktadır. Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin resim alanında kurumsallaşmasının belirgin bir kanıtı olan, sanatçı birliği olarak kurulmuştur. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin resim alanında “Müstakiller” hareketi, Avrupa’da sanat alanında hızla ortaya çıkan değişimleri Türkiye’ye getirmeleri, bir başka değişle Müstakiller hareketinin, Türkiye Cumhuriyeti’nde eser veren sanatçıların ortak anlayış çerçevesinde bir araya gelerek “grup” kavramının ortaya çıkmasına neden olmaları bakımından önemlidir.
1931 yılında askerlik nedeniyle akademideki göreviden ayrılan sanatçı, askerde olduğu dönemde akademiye egemen olan, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyelerinin engellemeleri nedeniyle, 1933 yılında askerlik görevinden döndüğünde, yeniden akademiye kabul edilmedi. Bunun üzerine Ankara Atatürk Lisesi’nde resim öğretmeni olarak göreve başladı, 1939 yılında ise Ankara Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü Resim-iş bölümüne atölye hocası olarak atandı.
1966 yılına kadar bu görevde kalan Refik Epikman, emekli olduktan sonra Halkevlerinde Güzel Sanatlar kolu başkanlığına getirildi. Resim uygulamalarının dışında çeşitli yayın organlarında yazdığı yazılar ile sanat olgusu adına önemli etkinlikler gerçekleştirdi. Sanat üzerine yazı ve kitaplarıyla, Türkiye’de sanat yayımcılığının emekleme aşamasının yaşandığı bir dönemde, önemli hizmetlerde bulundu. 1944’te düzenlenen 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde üçüncülük ödülünü, 1974’te 35. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ise şeref ödülüne layık görüldükten 1 gün sonra 17 Mayıs 1974 tarihinde ölmüştür.
Çalışmalarını karma sergilerde sergileyen; ancak kişisel sergi açmayan sanatçı, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının toplantı salonuna açılan odalarına Cumhuriyet’in ilanını konu alan büyük boyutlu resimler yaptı.
Sanat anlayışı
Epikmanın çalışmalarını resimsel dil açısından, dışavurumcu konstrüktif - kübist etkili ve soyut eğilimler olmak üzere iki grupta toplamak mümkün. Her iki grupta da konu seçiminde çeşitlilik hakimdir.
Epikman yurt dışına çıkmadan önce Akademi’de Çallı’nın yanında çalıştı.Bu sürede izlenimci akımın etkisi altında yetişti. Ancak Fransa’daki eğitiminden sonra yurda döndüğünde izlenimcilik anlayışından tamamen uzaklaşarak konstrüktif bir temelden hareket ederek resim yapmaya başladı, süreç içerisinde kübist anlayışın yansımalarını çalışmalarına dahil etti. Bu dönem resimlerinde kullandığı renk ve ışık, izlenimci resim anlayışından tamamen farklı özelliklere sahiptir. Bu özellikleri yansıtan en önemli eseri 1928 yılında yaptığı “Bar” adlı resmidir.

Bu resimde komposizyon içerisinde yer alan figürlerin kübist -kontrüktivist bir anlayışla biçimlendiği görülmektedir. Komposizyonda etkili olan ışık, loş bir ortamı betimleyecek niteliktedir.
Komposizyonun merkezinde yer alan dans eden çift, belirgin bir hareket etkisini yansıtmaktadır. Bu hareket etkisi, figürler üstüne düşen parlak ışık ve devinimin gereği biçim bozma çabasıyla desteklenmektedir. Resmin solunda yer alan kırmızı giysili figür, komposizyonun temasını oluşturan bar ortamda dans eden çiftlerin çoğulluğunu vurgulamak adına tamamlayıcı ögedir. Bu figür aynı zamanda yaşanılan mekanın, resim çerçevesinin sınırlarıyla sınırlı olmadığını göstermektedir.Ayrıca resim yüzeyinde kullanılan kırmızı ve sarı renklerin nitelikleri expresif bir tavrın varlığını da göstermektedir.
1950’lerden itibaren başlayan soyut eğilimler Refik (Fazıl) Epikman’ın resimlerinde 1960’lı yıllardan sonra etkisini göstermeye başlar. 1966 yılında yapmış olduğu “Statik Düzen” adlı eseri soyut anlayışın egemen olduğu önemli bir örnektir. Bu tarihlerde “Soyut Komposizyon” adı altında yaptığı resimlerinde tuval yüzeyine dağılan geometrik kuruluşları ve lekesel değerler ile görsel ve duygusal çağrışımları ortaya koymaktadır.
“Statik Düzen” adlı çalışmasından sonra ki bir tarihte yapmış olduğu “Vizyon III” adlı çalışmasında komposizyona hakim olan erkek figürü ile komposizyonda yer alan diğer unsurlar arasında varolan oransızlık, yeni eğilimin yanısıması olarak karşımıza çıkmaktadır.Bunun yanında soyut anlayışla yapmış olduğu diğer resimlerinden farklı olarak biçime bağlı kalmasına rağmen kübist bir tavrın egemen olduğu gözlemlenmektedir.
Ar, Ülkü, Güzel Sanatlar Dergisi gibi dönemin yayın organlarında sergi eleştirileri, sanat olayları ve sanat akımları ile ilgili yazılar da yazan sanatçı, Halkevi yayınları arasında çıkan 1944 yılında yazdığı 13-17. yüzyıllar arası “Klasik Ressamlar” , 1946 yılında yazdığı 17.,18. ve 19. Yüzyıl Dünya Sanatı adlı kitaplar sanat tarihi araştırmalarının ürünleridir.

Refik Epikman’a ait ‘Bar’ isimli tablosu da kübist tarzda yapılmış bir denemedir.Genelde koyu değerlerin hakim olduğu tabloda dans eden figürlerin resmedildiğini görüyoruz. Tablodaki figürlerin tablonun dışına taştığını görüyoruz.Bu da seyircide mekanın resmedilmemiş yerlerinin varlığını hissetmesini sağlıyor.Solda duran figürün kıyafeti için kullanılan kırmızı renk seyircide yaratacağı dinamik etki düşünülerek yerleştirilmiş. Büyük renk lekelerinin sınırları yer yer konturlarla belirtilmiş, resimdeki figürlere ve nesnelere hacim kazandırmak için gölgelemelere girilmiş.Tablonun genelinde kontrast bir armoni sağlanmış ve kullanılan siyah, beyaz lekeler ve nötr çizgilerle hem renklerin birbirinden ayrılmasını sağlanmış hem de renk komplementerlerinin kuvveti arttırılmıştır. Epikman sanatın teknik sorunları üzerinde ısrarla durmuş olan sanatçılarımızdandır.
refik epikman koru tuval boya 37x44

Ahmet Zeki Kocamemi (d. 1900, Fatih, İstanbul - ö. 1959), Türk ressam.

Zeki Kocamemi, "Mekkare Erleri ", 1935 Tual / Yağlıboya, 123 x 195,5 cm. M.Ü.İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu
İlköğrenimini Hadika-i Meşferet Mektebi’nde tamamladı. Ortaöğreniminin ardından 1916 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kaydoldu. Önce Hikmet Onat daha sonra İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1918’de askere gitmek zorunda kalınca öğrenimine bir süre ara verdi. 1919’da okula geri döndü ve 1922 yılında mezun oldu. Akademi’de öğrenci olduğu sırada 2. Galatasaray Sergisi’ne katılarak; hocalarıyla birlikte eserlerini sergileme olanağı buldu. Yeni Resim Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alarak; ileride kurulacak olan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğinin de ilk temellerini attı. Ancak, Cumhuriyet ruhunun heyecanını yansıtan ve sanat ortamına farklı bir soluk kazandırmayı amaçlayan bu girişim tek bir sergiyle sınırlı kaldı. Topluluk üyelerinin her birinin burslu olarak yurtdışına gitmesiyle son buldu.
1922 yılı Aralık ayında, Türk Ocağı’nın sanatçıya vermiş olduğu bursla Münih’e gitti. Ondan birkaç ay önce Münih’e giden Ali Avni Çelebi, Ratip Aşir Acudoğlu ve Kenan Yontunç’un yaptığı gibi, ilk olarak Heinemann’ın özel atölyesinde resim dersleri almaya başladı, yaklaşık bir yıl sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına katılıp, başarısız olunca bu kez Hans Hofmann’ın özel atölyesinde resim dersleri almaya başladı. Sanat eğitimine Münih’te başlayan Hans Hofmann, modern akımların çeşitlenip biçimlendiği 20. yüzyılın ilk yıllarında Paris’e yerleşti. Henri Matisse ve Robert Delaunay’in sanatlarından etkilenen ressam kübist ve dışavurumcu anlayışta eserler üretti. Sanatçının Hofmann atölyesinde gerçekleştirdiği Saksılı Tabure, Poz Veren Çıplak ve Otakçılar adlı çalışmalarından başka, bugün Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Devlet Resim Heykel Müzesi koleksiyonlarında bulunan 1926 tarihli “Gazete Okuyan Çıplak”” adlı deseni de büyük olasılıkla bu dönem çalışmalarının bir örneğidir. Kübist ve heykelsi anlayışıyla bu desen, Kocamemi’nin nü konusuna ilgisinin de ilk örnekleri arasında yer almaktadır.

1928 yılında Trabzon Lisesi’nde resim öğretmenliğine atanan Zeki Kocamemi, yaklaşık bir yıl bu görevde kaldı. Onun lise öğretmenliği döneminde öğrencisi olma şansını yakalayan Bedri Rahmi Eyüpoğlu, hocasıyla ilgili anılarını şöyle ifade etmektedir: Hiç unutmam Kocamemi ilk derse bir Cezanne kitabı ile girdi. Bize birkaç reprodüksyon göstererek: ‘Bakın çocuklar nasıl dönüyor.’ dedi. Bize ünlü Fransız ressamının anlayışını (çepeçevre dönüyor) diyerek anlatmak istiyordu. Bununla ne demek istediğini daha sonra, lise son sınıf öğrencilerinin oynadıkları Eşber Piyesi için yaptığı dekorları görünce anladık. Tiyatro dekorlarının bel kemiğini kuran kale, burçlar, ağaçlar fırıl fırıl dönüyorlardı. Kocamemi’nin fırçasından çıkan bütün nesnelerin önü, yanları, üstü arkası vardı. Tümü de boşlukta tüm ağırlıklarıyla yer alıyorlardı. Resimde dört başı mamur heykel anlayışına bundan daha güzel örnek olamazdı.
Sanatçı, Yurt Gezileri kapsamında 1938 yılında Rize’ye gitti ve daha sonra, yurt gezileri neticesinde toplanan eserlerin Anadolu’da dolaştırılması nedeniyle 1944 yılında Konya'yı ziyaret etti. Bu dönemde yaptığı Rize’de Çay Ziraati adlı resmi, teknik olarak daha çok Cezanne’ın peyzajlarını anımsatmaktadır.
Zeki Kocamemi, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği ile katıldığı I.Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ise Atatürk’ün Cenaze Töreni ya da (Atatürk’ün Naşı’nın Gülhane Parkı’ndan Sarayburnu’na Götürülüşü) adlı resmiyle birincilik ödülü aldı. Bu resim, Mekkare Erleri ile karşılaştırıldığında daha klasik bir etki bırakmaktadır. Arka planda manzara ile perspektifin verilişi ve mekanın kurgulanışı 15. yüzyıl Rönesans sanatçılarının resimlerini anımsatmaktadır.
Müstakiller ile birlikte pek çok sergiye katılan sanatçı, 1947 yılında D Grubu’na katıldı. 1951’den 1959’a dek resim yapmaya ara veren sanatçı, ölümünden bir süre önce yeniden resme başladı ancak, 3 Mayıs 1959 yılında ani bir rahatsızlık sonucu hayatını kaybetti.

Zeki Kocamemi,Kübist peyzaj

Zeki Kocamemi, "Mekkare Erleri ", 1935 Tual / Yağlıboya, 123 x 195,5 cm. M.Ü.İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu
  Zeki Kocamemi’nin Ağaçlı Yol isimli bu tablosu ise diğerlerinden biraz farklıdır.Büyük alanlarda renk lekelerinin açık koyu değerlerle araştırıldığını görüyoruz Sanki sanatçı burda desen ya da biçimden çok rengi ve lekeyi ön plana çıkarmış gibidir.Bu tablosunda daha ekspresif bir üslup kullandığını görüyoruz.

Yine aynı sanatçıya ait olan bir diğer tablo da ‘Tabureli Saksı’ isimli tablodur. Bu tabloda da yine kontrast renk armonisi hakimdir. Tabloda ton lokali turuncudur ve bu renk kontrastı mavi renkle tamamlanmıştır.Arka planda kullanılan yeşille kontrast armoninin bütünlüğü sağlanmıştır. Bu tabloda sanatçının daha realist bir üslup kullandığını görüyoruz.Işığın geliş konumuna göre ışık oyunlarına yer verilmiştir.Diğer resimlerine göre her ne kadar daha realist bir üslupla çalışmış olsa da yine de resim sanatçının üslubundan tamamiyle yoksun değildir,bundan dolayı da bu resmi için tam anlamıyla akademik bir çalışma olduğu yorumunu yapamıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder