English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Sanat Tarıhı (Detaylı Anlatım)

SANAT TARİHİ VE SANAT TÜRLERİ





Sanat, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu çok eski dönemlerden beri duygu ve heyecanlarını, istek ve beklentilerini sanat eserlerinde dile getirmiştir. Sanat, en kısa tanımı ile, insan yaratıcılığının, hayal gücünü mimari, resim, heykel, seramik ile şekillenmesidir. Bunların hepsine güzel sanatlar da diyebiliriz.


Güzel Sanatları kullandıkları araçlar veya izledikleri yollara göre üç gruba ayırabiliriz.

1-  Plastik Sanatlar: Maddeye biçim veren sanatlardır. Göze hitap ettikleri için görsel sanatlar olarak da adlandırılır. Mimari, resim, heykel, seramik bu gruba girer. Bu sanatlar durağandır; zamanın tek bir anını, tek bir duyguyu gösterir.
2-  Fonetik Sanatlar: Ses ve söze biçim veren sanatlardır. Kulağa hitap ettikleri için işitsel sanatlar olarak da adlandırılırlar.Edebiyat ve müzik gibi sanatlar fonetik sanatlardır. Bu sanatlar sürekli olduğu için zamanın değişik anlarını, farklı duygu ve düşünceleri gösterir. Bazen neşe, bazen keder veya üzüntü vardır.
4-  Ritmik Sanatlar: Harekete biçim veren sanatlardır. Dans, bale ve sportif oyunlar bu gruba girer.
Bu gruplardan bazılarını inceleyelim:

Mimari: Mimari sanatında çeşitli amaçlarla yapılar yapılmaktadır. Her yapı aslında belli bir iş için yapılmıştır. Sadece sanatsal amaçlı bir yapı yoktur. Çevremizde gördüğümüz bütün yapılar (saray, ev, cami, ev ) sonuç olarak fayda için yapılmıştır. Mimarinin güzel görünen kısımlarının yapının amacı ile ilişkisi yoktur. Ancak mimar kendi kişiliğini, amaçlarını, sevgisini o yapıda ortaya koyar. Böylece o yapıda sanat özelliği oluşur.

Heykel: Taş, demir, tunç, alçı, kil, toprak, mermer gibi malzemeleri şekillendirerek yapılan bir sanat türüdür. Heykeli yapan sanatçı, onu duygularına, isteklerine ve düşüncelerine göre şekillendirir. Heykeller genellikle bir anı, konuyu anlatmak için yapılır. Tarihte en çok insan vücudu heykelleri yapılmıştır. Yunan sanatından bu yana vücudun ideal güzelliği en çok ilgilenilen konudur. Anlatılmak isteneni göstermek için şekillerden yararlanılır.

Resim: Sanatçının gördüklerini veya hayal gücüyle oluşturduklarını kendi duygu ve düşüncelerine göre boya ve çizgi ile yansıttığı bir sanat türüdür. Uzun bir tarihi ve geniş bir alanı vardır. İşlenilen konuya ve kullanılan malzemeye göre çeşitleri vardır. Suluboya, yağlıboya, baskı ( ağaç baskı, taş baskı), pastel. Konularına göre de portre (insanın dış görünümü), natürmort (cansız doğa resmi), afiş (reklam resmi) gibi gruplara ayrılabilir.

TARİHTEN ÖNCEKİ DEVİRLERDE SANATLAR:
Tarih günümüzden 5000 yıl önce yazının icadıyla başlar. Bu yüzden tarihi araştırırken öncelikle eski insanların bıraktığı yazılı belgelerden yararlanırız.

Ancak yazının icadından önce de hayat vardı. İşte yazının icadından önceki döneme “Tarihten önceki devirler”  diyoruz.
Tarihöncesi dönem insanlık tarihinin büyük kısmını kaplar. Tarihöncesinden bugüne yazılı belgeler kalmamıştır. Bu yüzden tarihöncesini araştıran arkeologlar bu dönemden kalan silahlar, çeşitli aletler ve insanların kalıntılarından yararlanırlar. Bütün bu kalıntılar zamanla toprak altında kaldıkları için arkeologlar bunlara toprağı kazarak ulaşmaktadır.

Tarihöncesini kullanılan aletlerin türüne göre gruplara ayırırız: Taş devri. Maden Devri gibi.

Taş Devri, ilk insanların taşları yontarak kendileri için gerekli aletleri yapmaları ile başlar.

Taş Devri üç bölüme ayrılır:
1-Yontma Taş Devri (Paleolitik)
2- Cilalı Taş Devri (Neolitik)
3- Bakır Devri (Kalkolitik)

1-Yontma Taş Devri (Paleolitik):

Bu devirde insanlar mağaralarda yaşamaktadır. Hava çok soğuktur ve etrafları buzullarla çevrilidir. Vahşi hayvanlar ve bilmedikleri doğa olayları nedeniyle hayatları birçok tehlike ile doludur. Yiyecek bulmak için vahşi hayvanları avlamak gerekmektedir. Bundan başka doğum, ölüm gibi anlayamadıkları doğa olaylarını görmektedirler. Bu olaylar onlarda ilk inançların oluşmasına yol açmıştır.

Yazıyı bilmedikleri için, düşünce ve inançlarını, korku ve sevinçlerini önce müzik ve dansla, daha sonra resim ve heykellerle ifade etmeye çalışırlar. Bu nedenle ilk sanat inanç ve ihtiyaçlardan doğar.
Sanat ile insanların estetik duyguları gelişmeye başlar.

Mağara devri insanlarından bize çok sayıda eserler kalmıştır. Bunlar incelendiği zaman hep iki konunun olduğu görülür: Kadın ve hayvanlar.

Tarihöncesi dönemden kalma kadın heykelciklerine idol denir. Bunlar dinsel amaçlı eserlerdir. İdoller genellikle son derece şişman, doğala benzemeyen görünüştedir

Mağara devri insanlarının beslenmek için hayvan avlaması gerekiyordu. Avların iyi geçmesi ve daha çok hayvan avlamak için çeşitli büyü ve sihirler yapılıyordu. Binlerce yıl boyunca mağaraların duvarlarına sihirli resimler, kabartmalar, işaretler yaptılar. Bunlar resim sanatının ilk örneklerini oluşturur. En ünlüleri Fransa’da Lascaux (Lasko), İspanya’daAltamira mağaralarındadır. Resimlerde el, parmakla çizilmiş çizgiler, avlanan hayvanlar, tuzak resimleri vardır.

2- Cilalı Taş Devri (Neolitik):
Dünyanın ısınması ile insanlar mağaraları terkederler. Böylece Cilalı Taş Devri başlar.

Cilalı Taş Devrinde insanlar evler yapmaya ve köyler kurmaya başlarlar. Bu devirde ilk defa kendi yiyeceklerini kendileri üretirler. İnsanlar bitkiler ekip tarım yapar; hayvan beslemek için çiftlikler kurarlar. Seramikten kap- kacak yapılmasına ilk defa bu devirde başlanır.

Rahat yiyecek bulan ve kendine ev yapan Cilalı Taş Devri insanı, sanatla ve başka işlerle daha fazla uğraşmışlardır.

Cilalı Taş Devrinde beslenme ve barınma ihtiyaçlarını daha rahat karşılayan insanlar bunların dışında şeylerle de ilgilenmişlerdir. Çeşitli ve taş ve boncuklardan süs eşyaları, ayna ve makyaj aletleri yapmışlardır. Sanata daha çok önem vermişlerdir.

Türkiye’de, Konya’da Çatalhöyük’te bu devirde insanların yaşadığı bir köy vardır. Bu köyde arkeologların yaptığı kazılarda Çatalhöyük’te yaşayan insanların “ana tanrıça” ve “büyük tanrı” için kutsal alanlar yaptığı görülmüştür. Bunların duvarlarına dinsel resimler yapılmıştır. Resimlerin arasında geometrik desenler, el resmi, hayvan resimleri vardır. “büyük tanrı” için yapılan kutsal alanlarda kilden yapılan boğa başları duvara yapıştırılmıştır.

Kutsal alanlarda ve evlerde yapılan kazılarda arkeologlar küçük heykelcikler bulmuştur. Ana Tanrıçayı betimleyen bufigürinler şişman bir kadın şeklindedir. Bazılarında kucağında küçük bir çocuk taşımaktadır. Cilalı Taş Devri insanları, kadının çocuk doğurmasını bir büyü olarak görmüşler ve topraktan bitkilerin çıkmasını annenin çocuk doğurmasına benzetmişlerdir. Toprağı, çocuk doğuran bir kadın gibi görmüşler ve ona “ana tanrıça” demişlerdir.

3- Bakır Devri (Kalkolitik):
Bakır devrinin en önemli özelliği bakırın keşfedilmesidir. Daha kolay kullanıldığı için insanlar artık aletleri taş yerine bakırdan yapmaktaydı. Süs eşyalarında da bakırı kullanmışlardır.

Bu devirde avcılık eskisi kadar yapılmamaktadır. Tarım giderek daha fazla önem kazanır. İnsanların yaşamında çeşitli değişiklikler olur. Giderek sanatta bazı yeni özellikler görülür: Duvar resimlerinde avcılıkla ilgili sahneler yapılmamaya başlar.

Seramik yapımı ilerleme göstermiştir. Çok renkli, değişik ve canlı süslemeler yapılır. Seramik üzerine yapılan kırmızı, krem rengi geometrik şekiller en sevilen süslemelerdir.

İnsanlar köylerde yaşamaktadır. Bu köylerdeki evler genellikle uzun dikdörtgen planlıdır. Duvarlara destek olan sütunlar yapılmıştır. Evlerin içinde ocak yeri, duvarın kenarında oturacak yerler, yiyeceklerin saklanması için ayrı odalar vardır. Türkiye’de bulunan bu köylerden bazıları Hacılar, Beycesultan dadır. 

ÖNASYA UYGARLIKLARINDA SANATLAR:

1.    Mezopotamya Sanatı


Mezopotamya, Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan bölgeye verilen isimdir. Bu bölgenin özelliği Ön Asya’da ilk uygarlıkların oluştuğu yer olmasıdır. Burada bir çok uygarlık kurulmuştur. Bu uygarlıkların kalıntıları yüksek bir kültüre sahip olduklarını göstermektedir.

Bölgedeki ilk ve en önemli uygarlık Sümerlerdir. Sümerler yüksek bir kültüre sahiptiler. Tarıma önem vermişler ve birçok ilki gerçekleştirmişlerdir. İlk yazıyı ve ilk kanunları Sümerler yapmışlardır. Matematik ve geometri ile ilk defa ilgilenmişlerdir.

Mezopotamya’da taş bulunmadığından Sümerler evlerini kerpiç tuğlalardan yapmışlardır. (Kerpiç Tuğla: killi toprağın suyla karıştırılıp şekillendirilerek güneşte kurutulmasıyla elde edilir.)

Sümerlerin Ur, Uruk gibi birçok şehirleri vardır. Şehirlerin etrafının kalın duvarlarla çevirirlerdi. Şehirlerinde saraylar, tapınaklar yaparlardı. Tapınakların en ünlüleri zigurat adı verilenlerdir. Ziguratlar yukarıya doğru daralarak yükselen bir kule gibidir. En tepesine merdivenlerle ulaşılırdı. Burada tanrılar için törenler yapılır ve hediyeler verilirdi. Sümerler tanrıların kendilerine çeşitli mesajlar gönderdiğini ve bunları anlamak için yıldızlara bakmak gerektiğine inanırlardı.

Tanrıların Mezopotamya kültüründe önemli bir yeri vardır. Anu (Gök Tanrısı) Enlil (Yer Tanrısı), Enki (Okyanus Tanrısı) isimli büyük tanrıları vardı. Sümerler dünyada her şeyi tanrıların yönettiğine inanırlardı. Tanrıların emirlerini insanlara rahiplerin aktardığına inanıldığı için Sümerleri uzun süre din adamları yönetmiştir.

Sümerlerin Gılgamış efsanesi edebiyat tarihinde en eski efsanesidir. Bu efsanede bir Sümer kralı olan Gılgamış’ın hayatı anlatılır. Çok sevdiği arkadaşını kaybettikten sonra ölümden korkan Gılgamış ölümsüzlüğün sırrını bulmaya çalışır. Bir çok maceralar yaşadıktan sonra Güneş Tanrı ona hayatın sırrının ölümsüzlük değil, sahip olduğun hayatı en güzel biçimde değerlendirmek olduğunu söyler. 

Sümerler bir çok heykel yapmışlardır. Bunların içinde özellikle tanrıların, kralların ve önemli kişilerin heykelleri vardır. Heykellerin çoğunluğunda ellerini göğsünün üzerine kavuşturmuş, tüylü bir elbise giymiştir. Heykellerin yanısıra çok kabartmalar yapılmış eserler de karşımıza çıkmaktadır. Bu kabartmalarda Sümerlerin günlük hayatta yaptıkları ile ilgili bilgiler almaktayız. Kabartmalarda savaşlar, dinsel törenler, bayramlar gibi konular ele alınmıştır. İnsan figürleri göğüs önden; baş, kollar ve bacaklar yandan olacak şekilde yapılmıştır.

2.    Mısır Sanatı:
Mısır, Afrika kıtasının kuzeyinde, Akdeniz’e kıyısı olan bir ülkedir. Tarihte ilk uygarlıkların kurulduğu ve geliştiği Doğu Akdeniz’de bulunan ülkede eski çağlarda oldukça gelişmiş bir kültür görülür. Çöllerle kaplı olan ülkenin ortasından geçen Nil nehri buradaki uygarlığın kurulmasında önemli bir rol oynamıştır.  Suya ihtiyacı olan insanlar nehrin etrafında oturmuşlar ve onun getirdikleri ile yaşamışlardır. Bunun için Mısırlılar Nil nehrine her zaman bir tanrı gibi tapınmışlardır. Tarihçi Herodot “Mısır Nil nehrinin bir armağanıdır” der.

Mısırlıların bir çok tanrıları vardı. Ayrıca “Firavun” adını verdikleri krallarının da tanrı olduğuna inanıyorlardı. Kendileri küçük ve önemsiz topraktan yapılma evlerde otururken Firavunları ve tanrıları için taştan büyük ve görkemli saraylar, tapınaklar inşa etmişlerdir. Özellikle Firavunları için önemli mezarlar yapmışlardır.

İlk mezarlar basit odalar şeklindedir. Toprağın altın yapılan bu odalara sadece ölüler yanlarında özel eşyalarıyla birlikte konurdu. Odaların üzerinde kenarları eğimli dikdörtgen planlı yapılar bulunurdu. Bu odalara “Mastaba” adı verilirdi. Daha sonra, büyük ve yüksek bir mezar yaptırmak isteyen Firavun Koser üstüste bir çok mastaba koyarak ilk Piramidi inşa ettirdi. Üstüste basamaklar şeklindeki bu piramitlerin üstü daha sonra düz olarak yapılmıştır.

Piramitlerin en ünlü örnekleri Firavunlar Keops, Kefren ve Mikerinos’a aittir. Piramitlerin içinde çeşitli koridorlar vardır. Bu koridorlardan birinin sonunda firavunun lahdinin bulunduğu oda yer alır. Piramitler üstüste konan çok sayıdaki taş bloklarından yapılmıştır. Boyunun çok yüksek olmasıyla görkemli gözükmesi ve tanrılara daha yakın olması amaçlanmıştır. Boyları yaklaşık 150 m.’dir.

Piramitlerin yanında bir başka eser yer alır. Ovanın tabanı oyularak yapılmış olan sfenkste sanatçı aslan gövdesi ile insan başını birleştirerek bir sanat eseri oluşturmuştur. Eser Firavun Kefren için yapılmıştır.

Mısırlılar piramitlerin yanına çok sayıda tapınaklar yapmışlardır. Bu tapınaklarda hem tanrılara hem de firavunlara tapmışlardır. Tapınaklar taştan yapılırdı. Önlerinde iki tarafında kulelerin çevrelediği bir giriş yolu ve oturan kral heykelleri vardı. Bunun ardında rahiplere ayrılmış bir salon, çok sayıda dua odaları ve tanrının heykellerinin bulunduğu yerler vardı. Bu tapınakların en ünlüsü Amon tapınağıdır.

Mısır heykeltraşlığı uygarlık tarihinde önemli bir yer tutar. Genellikle tanrıların, kralların ve devlet adamlarının heykelleri yapılırdı. Bu heykeller hep ya yürürken veya oturur olarak yapılırdı.

Ayakta duran heykellerde genellikle şu özellikler görülür.  Heykeller dik durmakta ve öne bakmaktadır. Kollar vücuda yapışıktır. Sol ayak bir adım öne atmıştır. Vücudun ağırlığı iki bacağa eşit dağıtılmıştır. Bu duruşa “Frontal Duruş” denir. Oturan heykellerin en ünlüsü oturan rahip heykelidir.

Mısırlılar başta mezarlar olmak üzere çeşitli mimari eserlerde duvar resimlerine önem vermişlerdir. Yaş sıva üzerine madeni boyalarla yapılan bu resimlere “Fresk” denir. Resimlerin konuları genellikle cenaze törenleridir. Resimlerin en önemli noktası figürlerin yapılışıdır. Figürlerde gövde çeşitli bakış açılarına göre farklı farklı çizilirdi. Yüz profilden, gözler önden görülürmüşçesine yapılırdı. Vücutta omuzlar kalçaya kadar cepheden, bacaklar ise profilden verilirdi.

Mısır sanatı, Mısırlıların yıkılmasıyla sona ermiş ancak daha sonraki uygarlıkları çok etkilemiştir. Bu yüzden Yunan ve Roma sanatı başta olmak üzere bir çok sanatta Mısır sanatının izlerini görmek mümkündür.

ANADOLU UYGARLIKLARINDA SANAT

HİTİT SANATI: 
Yazı kullanılmaya başladıktan sonra Anadolu’da kurulan ilk büyük devlet Hitit’lerdir. Hitit’ler İ.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’ya yerleşmişlerdir. O zamana kadar sadece küçük devletler varken ilk defa Hitit’ler bütün Anadolu’yu ele geçirmiş ve büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Hitit’lerin imparatorluğunu bir kral yönetiyordu. Genellikle emirleri tek başına veren kral bazen meclisin emirlerini dinliyordu. Bu meclise Pankuş deniliyordu. Kral hem devleti yönetiyor, hem de orduyu yönetiyordu. Savaşa gittiği zaman devleti karısı (kraliçe) yönetiyordu. Hititlerin Anadolu’ya geldiklerinde küçük topluluklar halindeydiler. Anadolu’nun ortasına geldiklerinde burada kendilerinden önce burada yaşayan Hattiler ile tanışmışlar ve onların kültürlerinden etkilenmişlerdir. İsimlerini Hattilerden alan Hititlerin ilk kralı Hattuşili, Boğazköy’de ilk Hitit başkentini kurmuş ve ona kendi adını vermiştir.

Başkent Hattuşaş çok büyük bir kenttir. Kentin etrafında büyük bir duvar (sur) vardır. Duvarın içinde kralın sarayı, tapınaklar ve halkın yaşadığı evler vardır. Hitit’ler bunların hepsini büyük taşlardan yapmışlardır. Büyük taşlarda yapılan duvarlara “kiklop tarzı” denir. Kiklop tarzında yapılan bütün yapılar çok büyük, görkemli ve sağlamdır. Kentin ortasında bulunan sarayı koruyan ikinci bir sur daha vardı. Kentte bunun dışında evler ve tapınaklar vardır. Hitit’lerin bir çoktanrıları vardır. Bu tanrılara ayrı ayrı tapınaklar yapmışlardır.

Hitit’ler kabartma ve heykel sanatına büyün önem vermişlerdir. Özellikle kabartmalarda Hitit’li sanatçılar figürleri gözleriyle gördükleri gibi değil, kafalarında düşündükleri gibi yapmışlardır. Bu yüzden genellikle figürler önden değil yandan gösterilmiştir. Hattuşaş’ın kent kapılarında kabartmalar yapılmıştır. Bu kabartmalarda genellikle kral ve tanrı figürleri vardır. En güzel örnekleri Hattuşaş yakınlarındaki Yazılıkaya’da görülür. Burada bir tapınağın duvarları üzerine yapılmış olan kabartmalarda bütün tanrılar birlikte gösterilmiştir. Sırayla yürüyen tanrıların başları yandan, göğüs önden, bacaklar ve ayaklar yandan gösterilmiştir. Üzerlerinde kısa bir pantolon başlarında ise sivri uçlu bir külah vardır. Bazılarında külahların üzerinde boynuzlar görülür. Heykellerin en önünde en büyük tanrı gök tanrısı vardır. O diğerlerinden ayrı bir yerde yüksekte durmaktadır.

Hititler Anadolu’da ilk defa yazıyı kullanan devlettir. Yazı ilk defa Mezopotamya’da Sümerler tarafından bulunmuş ve Asurlular tarafından Anadolu'ya getirilmiştir. Hititlerin kullandığı yazı “çivi yazısı”dır. Çiviye benzer çubuklardan oluşan bu yazı şekli özellikle ticaret hayatında ve devlet ile ilgili kayıtlarda kullanılıyordu. Hititler diğer devletlerin krallarına mektuplar göndererek anlaşıyorlardı. Mısırlılar ile Hititler arasında olan büyük bir savaşın sonunda iki devlet bir antlaşma yapmış ve bunu yazmışlardır. Bu antlaşmaya bugün bir “Kadeş Antlaşması” diyoruz. Kadeş Antlaşması tarihte ilk yazılı antlaşmadır. 


İLKÇAĞ UYGARLIKLARINDA SANAT

YUNAN SANATI
Yunanlılar, antik çağda, Anadolu’nun batısında bugünkü Yunanistan’da yaşayan bir toplumdur. Mezopotamya, Mısır ve Anadolu gibi doğu kültürlerinden etkilenerek çok büyük bir uygarlık kuran Yunanlılar, sanatta da çok ileri gitmişlerdir. Mimari, heykel ve seramik gibi alanlarda bir çok eserler veren Yunanlılar, kendilerinden sonraki uygarlıklara örnek olmuşlardır. Yunan sanatının etkilerini özellikle Rönesans akımında çok miktarda görmekteyiz.

Yunanlılar, Yunanistan’a dışarıdan gelmiştir. İlk geldiklerinde ilkel bir topluluktu. Sanatta ileri değildiler. Yaptıkları eserler bu yüzden çok basittir. Ancak bir süre sonra, Yunanistan’ın doğusunda kalan Mısır, Mezopotamya (Sümer, Babil,Akad Devletleri) ve Anadolu Uygarlıklarını (Tunç Çağı, Frig Devleti gibi) tanımış ve çok ileri olan bu sanatları öğrenip kendi yaptıkları eserlerine örnek almaya başlamışlardır. Doğudan etkilendikten sonra Yunan Sanatı gelişmiş ve büyük bir uygarlık yaratmıştır.

Yunan Sanatı beş döneme ayrılır:

1.     Geometrik Dönem: İlk dönemde Yunanlıların ilkel bir sanatları vardı. Yaptıkları eserlerde çok büyük değildi. Süslemelerde hep geometrik şekiller vardır. Henüz mimarlık ve heykel sanatında çok fazla eser görülmez.
2.      
3.     Doğu Etkisindeki Dönem: Mısır, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının sanatlarından etkilenen Yunanlılar onların eserlerini taklit etmişlerdir. Doğu sanatında görülen hayvan ve sfenks gibi desenler yapılmıştır.
4.      
5.     Arkaik Dönem: Yunanlılar sanatta ilerlemeye başlar. Mimari gelişmeye başlar, Tapınaklar inşa edilir. Taştan büyük heykeller yapılır. 
6.      
7.     Klasik Dönem: Sanatta en ileri oldukları dönemdir. En kaliteli eserler bu dönemde yapılır. Atina bir sanat merkezidir. Ünlü Atina tapınağı (Parthenon) yapılır. En ünlü sanatçılar, şairler bu dönemde yaşamıştır. Yunan sanatı diğer uygarlıkları da etkiler.
8.      
9.     Hellenistik Dönem:  Büyük İskender, Yunanistan’ın doğusundaki ülkeleri ele geçirerek büyük bir krallık kurar. Bu dönemde sanatta büyük değil fakat duygulara önem veren eserler yapılmıştır. Heykellerde ağlayan, sevinen insanlar gösterilir. 
10.             
Yunanlılar sanatın bütün alanlarıyla ilgilenmişlerdir. Evler, tapınaklar yapmışlar. İlk tiyatroyu kurmuşlar, konser salonları inşa etmişlerdir. Bir çok heykeller yapmışlar ve heykel sanatında önemli gelişmeler yaratmışlardır.
Yunanlıların bir çok tanrıları vardı. Dünyadaki her şeyi tanrılar yönetirdi. Yunanlılar, tanrıların insanlar gibi yaşadığına inanırlardı. Olimpos dağında evleri vardı. Orada otururlar, yemek yer, uyur, aşık olur ve evlenirlerdi. Bütün tanrıların en büyüğü Zeus’dur.

Yunanlılar tanrılarına tapmak için tapınaklar yapmışlardır. Tapınaklar Yunan evlerine benzerdi. Tapınağın içine tanrının heykelini koyarlar ve ona dua ederlerdi. Tapınaklar, kurallara göre inşa edilirdi.  Bu yüzden bütün Yunan tapınakları birbirine benzer. Bir oda ve onun etrafını çeviren sütunlardan oluşan tapınakların üzerinde hepsini örten bir çatı vardı. Tapınakların yapılmasında üç farklı kural vardır. Bu kuralları “düzen” denir.

1-       Dor Düzeni: Tapınağın ortasında bir oda vardır. Tapınağın etrafındaki sütunlar, yukarıdan aşağıya doğru genişler. Çatıyı taşımak için kullanılan sütunların üzerinde kanallar oyulmuştur. Sütunun üstünde daha geniş, tabak şeklinde bir taş vardır. Bu taşın üzerinde sütunları birbirine bağlayan uzun dar taşlar (arşitrav) vardır. Çatının etrafını çeviren bu taşların üstünde ise bir taş sırası daha vardır. Bunun üzerinde yanyana kanallar (= triglif)  ve bunların arasındaki boşluklar (=metop) oluşan bir süsleme görülür.
2-        
3-       İon Düzeni: Tapınağın planı Dor düzenindeki gibidir. Sütunlar genişlemeden dümdüz yükselir. Sütunların başında iki yana doğru kıvrılan volütlerden oluşan bir başlık yer alır. Bu başlık İon düzeninin en önemli özelliğidir. Sütunların altında bir de kaide vardır. Ayrıca arşitravın üzerinde, kabartmaların süslemelerin bulunduğu bir bölüm (friz) daha yapılmıştır.
4-        
5-       Korinth Düzeni:  Çok ince ve uzun olan sütunun üzerindeki başlıkta bitkilerden oluşan bir süsleme, altta ise İonDüzeninde olduğu gibi bir kaide vardır. Arşitravın üzerinde ise friz yapılmıştır. Bu son düzen, Yunanlıların en süslü düzenidir. Yunanlılardan sonra Romalılar tarafından da çok kullanılmıştır.
6-        
Yunanlılar tapınaklardan başka tiyatrolarda yapmışlardır. İlk tiyatro oyunları Yunanlılardan tarafından oynanmıştır. Tiyatroların planı belli kurallara göre düzenlenmiştir. Ortada bir sahne ve etrafında yarım daire şeklinde oturma sıraları yer alır. Seyircilerin oturduğu sıraların, sahneyi görmesi için biraz yüksek olmasına dikkat edilmiş, bunun için tiyatrolar dağ yamaçlarına yapılmıştır. Tiyatrolarda ayrıca, konserler, dövüşler de yapılmaktadır.

Yunanlılar ilk heykellerini yaparken Mısırlıları örnek almışlardır. Mısır heykellerinde görülen “Frontal Duruş” Arkaik dönemde yapılan Yunan Heykellerinde de görülür. Bu heykellerde genellikle kahramanlar, sporcular ve tanrılar gösterilmiştir. Figürler çok hareketsiz ve ilkel bir şekildedir.

Klasik dönemden başlayarak heykellerde daha canlı figürler görülür. Frontal duruş artık yapılmamaktadır. İnsan vücudunun ne kadar güzel olduğunu göstermek için çıplak insan heykelleri yapılmıştır. Bu heykellerde ideal güzellik gösterilmeye çalışılmıştır. İnsan vücudundaki oranlara dikkat etmişler heykelleri gerçeğe yakın yapmaya önem vermişlerdir. Klasik dönem heykellerinde daha çok tanrı heykelleri yapılmaya devam etmiştir.

Hellenistik dönemde ise Yunan heykellerinin en güzel örnekleri verilmiştir. Bu heykellerde insan vücudu bütün güzelliğiyle gösterilir. Figürlerin hareketleri çok canlıdır. Heykellerde sadece tanrılar ve krallar değil, halktan insanlar da gösterilmiştir.

ROMA SANATI
Roma imparatorluğu İtalya’da Roma kentinde kurulmuştur. Çok büyük ve güçlü bir orduya sahip olduğu için kısa süre içinde bir çok ülkeyi ele geçirmiş ve bütün Akdeniz’e hakim olmuştur. Ele geçirdiği yerlerdeki uygarlıkların sanatlarını öğrenerek bunları kendi sanatında uygulamıştır. Özellikle Etrüsk, Yunan ve Mısır sanatlarından çok fazla etkilenmiştir. Romalılar Anadolu’yu da ele geçirmiş ve burada şehirler kurmuştur.
Roma sanatında dine çok fazla önem verilmez. Günlük ihtiyaçlara göre sanat eserlerinin yapılmasına önem verilmiştir.

Mimarlık;
Roma Dönemi mimari yapıları, büyük ölçüde Yunan mimarisinden örnek alınmıştır. Özellikle tapınak, tiyatro gibi yapıların planları Yunanlıların yaptıklarıyla benzerdir. Ancak bunların dışında hamam, zafer takı gibi yeni yapılarda görmekteyiz. Roma mimarisinde yapıların ön yüzleri heykeller ve sütunlar ile süslenirdi.
Roma mimarisinde kemer, tonoz ve kubbe gibi örtü sistemleri kullanılmıştır. Bu sistemler ile büyük ve görkemli yapılar inşa edilebilmiştir.
Kemer: İki açıklığın arasının bir yay ile kapatılmasına kemer denir. Kemerler yayların biçimlerine göre isim alır: Yuvarlak kemer. Basık kemer. Sivri Kemer.
Tonoz: Kemerin aralıksız olarak arka arkaya gelmesiyle oluşan örtü sistemine tonoz denir.
Kubbe: Yarım küre biçimindeki örtü sistemine kubbe denir.
Kemer ve tonozlar ile Romalılar, yapılarını eskisinden daha yüksek inşa edebilmişlerdir. Bir çok yapıda bunları görüyoruz. Tiyatrolar, zafer kapıları gibi.


Yapılar:
Tapınaklar: Romalılar tanrılarına taptıkları gibi imparatorlarına da tanrı gibi tapmışlardır. Bu yüzden imparatorları için de bir çok tapınaklar yapmışlardır. Bu tapınaklar Yunan tapınaklarına çok benziyordu ve kutsal bir alan içine inşa edilirlerdi. Roma döneminde Dor, İon ve Korinth sütun başlıkları kullanılmaya devam etmiş, ayrıca bunların hepsini bir araya getirerek yeni bir başlık da kullanmışlardır. Buna “kompozit” başlık denir.
Anadolu’da bir çok tapınaklar yapılmıştır. Bunların en önemlileri Efes Hadrian tapınağı, Ankara Augustus tapınağıdır.
Hamamlar: Yıkanmak için kullanılan hamamlar, Roma döneminde çok yaygındı. Roma’da alttan ısıtmanın yapılmasıyla artık eskisinden daha büyük hamamlar inşa edilmeye başladı. İnsanlar bütün günlerini hamamda geçirip eğlenceler düzenliyorlardı.
Bir Roma hamamı bir çok bölümden meydana gelir. Bu bölümler, soğuk, ılık ve sıcak olmaktaydı. Sıcak bölüm hamamın en büyük kısmıydı ve insanlar burada yıkanarak eğlenceler yapıyorlardı. Diğer bölümler ise daha küçüktü ve burada elbiseler çıkarılarak yıkanmaya hazırlanıyorlardı. Hamamda ayrıca kitaplık ve spor salonları da bulunuyordu.
Romalılar bunların dışında kent kapıları , su kanalları, spor alanları, stadyumlar ve tiyatrolar yapmışlardır.

Resim ve mozaik sanatı:
Roma döneminde yapıların içini süslemek için duvarların ve yerlerin resimler ve desenlerde süslenmesi çok sevilen bir uygulamaydı. Bu resimlerin yapılmasında “Fresk” ve “Mozaik” adı verilen yöntemler uygulanıyordu. “Fresk” tekniği ıslak sıva üzerine suluboya ile yapılıyordu. “Mozaik” tekniğinde çeşitli renklerde küçük taş ve cam parçalarının bir desen oluşturacak şekilde yanyana getirilmesiyle oluşturuluyordu.
Resimlerde genellikle günlük hayat ve dinsel konular anlatılırdı. Pompei’de bulunan resimlerde bina ve oda içi resimlerine de rastlanmıştır. Özellikle geç dönemlerde perspektife büyük önem verildiği görülür.

ERKEN HIRİSTİYAN VE BİZANS SANATI:

a-     Erken Hristiyan Sanatı:
Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu zamanında ortaya çıkmaya başlayan bir dindir. Bu dinin kutsal peygamberi İsa’dır. İsa, Tanrının sayesinde annesi Meryem’den babası olmadan doğmuştur. Ancak Hıristiyanlık başlangıçta kabul edilmemiştir. Romalılar Hıristiyanları sık sık cezalandırmış ve İsa’yı da çarmıha bağlayarak öldürmüştür. Bu yüzden Hıristiyanlık başlangıçta gizli gizli yayılmış, ilk Hıristiyanlar Romalılardan kaçarak, mağaralarda yeraltında açtıkları odalarda (Katakomp) oturmuşlardır. Oturdukları evlerin duvarlarına Hristiyanlıklar ilgili resimler (Fresk) yapmışlar ancak bu resimlerde semboller kullanmışlardır. Hristiyanlığın gizli gizli yayılmaya başladığı ve Bizans Devletinin kurulmasıyla sona eren bu döneme “Erken Hristiyan” dönem adı verilir.

Erken Hristiyan dönemin en önemli eserlerinden bazıları Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde bulunan KappadokiaKaya Evleridir. Bu evlerden bazılarında kilise, manastır ve evler bulunmaktadır. Bu kiliselerin duvarlarında çok sayıdafreskolar ile süslüdür. Resimler oldukça basit bir teknikte yapılmıştır.

b- Bizans Sanatı:
Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Bizans Devleti kurulmuştur. Kendinden önce kurulan uygarlıklarla aynı bölgede, doğu Akdeniz’de olduğu için hem Roma Sanatından hem de Mısır, Anadolu, Suriye sanatlarından etkilenmiştir. Bizans sanatı din ile ilgili bir sanat olmasına karşın Anadolu’da büyük bir gelişme göstermiştir. Bizans’ta sanat dinin ve kralın emrindedir. Bizans devletinin başkenti İstanbul’dur (eski ismi: Kontantinopol)
Bizans mimarisinde genellikle dışı sade, içi bol süslemeli eserler verilmiştir. Roma sanatında görülen bir çok özellik Bizans Sanatında da aynen devam etmiştir. Sütunların üzerine kemer inşa edilmiş, birbirini kesen tonozlar inşa edilmiştir.
Bizans sanatında yeni bir mimari yapı olan kiliseler gelişmiştir. Hristiyanların dua etmek ve tapınmak için kullandıkları kiliseler, standart bir plana göre yapılmıştır. Kiliseler genellikle dikdörtgen bir plana sahiptir. Kısa kenarlarından birindenarteks adı verilen bir giriş bölümü içine girilir. Girişin dışında avlu (atrium) bulunmaktadır. Kilisenin içi sütun sıralarıyla ince uzun kısımlara ayrılır. Nef adı verilen bu kısımlarda Hristiyanlar dua ederler. Kilisenin diğer kısa kenarında yarım daire şeklinde apsis bulunmaktadır. Sua edenler apsise dönerek durmaları gerekir. Dua ederken burada bir rahip bulunur. Duadan sonra bir koro dinsel şarkılar söyler. Kiliseyi meydana getiren dikdörtgen planlı ve sütunlarla bölünenmekana “Bazilika” adı verilir.
Bizans döneminin en önemli kilisesi Aya Sofya İstanbul’dadır. Bazilika planına sahip olan yapı 33m. genişliğinde bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca yanlarda yarım kubbeler, kemerler ve tonozlar bulunmaktadır. Duvarlarında çok sayıda dinsel konulu mozaikler vardır. Türkler İstanbul’u işgal ettikten sonra yapı camiye çevrilmiş ve minareler eklenmiştir. 

ORTAÇAĞ AVRUPA SANATI:

Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Avrupa’da birçok krallık kurulur. Bu krallıkların Hıristiyanlığı kabul etmeleri nedeniyle dine büyük önem vermişlerdir. Ortaçağ’da Avrupa’da bu nedenle sanat dinin etkisinde kalmıştır. Dindeki değişimler sanatı da etkilemiş ve değişimlere neden olmuştur. Bu nedenle Avrupa sanatı dönemlere ayrılır.
Avrupa Sanatı Ortaçağda kaynağını dinden alır. Bütün sanat eserleri din için yapılır. Kiliseler, din ile ilgili heykel ve resimler görülür.
Ortaçağ Avrupa Sanatı kendi için de iki döneme ayrılır:

1-    Roman Sanatı:
Roman Sanatı İ.S. 900-1200 yılları arasında görülür. Din adamlarının zenginleşmesi sonucu bir çok dinsel yapılar inşa ettirmesi ile başlar. Din adamları ile devlet adamları arasında bir sanat yarışı başlar. Bunun sonucu olarak Avrupa’nın önemli kentlerinde büyük kiliseler ve başka dinsel yapılar yapılır. Bizans sanatından ayrı olarak bu kiliselerde bazı mimari yenilikler görülür.

Roman mimarisinin temel özellikleri şunlardır:
1-    Roman mimarisi kiliselerde Bazilika (Bizans kiliselerinde görülen dikdörtgen plan) planını örnek alır. 
2-    Malzeme olarak kesme taş kullanılmıştır.
3-    Roman sanatında kiliselerin hem içinde hem dışında yuvarlak kemerler vardır.
4-    Orta nef genişletilmiş ve yükseltilmiştir. Apsisin altında bir mezar odası (kripta) yerleştirilmiştir.
5-    Apsisin iki yan tarafı uzatılarak kilise “T” şeklinde bir plana yapılmış ve çapraz tonoz sistemi kullanılmaya başlanmıştır.

Roman mimarisinin en önemli yapısı İtalya’daki Piza kilisesidir. Bu yapı özellikle eğri çan kulesi ile tanınmıştır.
Roman resim ve heykel sanatı çok fazla gelişmemiştir. Genellikle kiliselerin içinde süsleme olarak kullanılmıştır. 


2- Gotik Sanatı:
İ.S.1200’lerde başlayan Gotik sanatında Ortaçağın baskıcı ve katı tutumundan kurtulmak ve başka bir dünyaya ulaşmak isteği görülür. Bu nedenle mimaride daha büyük ve yüksek kiliseler (katedral) yapılmaya başlar. Gotik sanatı ilk defa Fransa’da başlamıştır.
Gotik sanatında genel olarak renkli ve görkemli eserler verilmiştir. Özellikle mimaride renkli camların birleştirilmesiyle oluşturulan “vitray” büyük bir canlılık sağlamıştır. Gotik mimaride en önemli özellik sivri kemerin kullanılmasıdır. Kemerler sayesinde duvarlar artık önemini yitirmiş ve kiliseler duvar yerine kullanılan vitraylar ile aydınlanmıştır. Yapılarda ağırlığın sütun ve kemerlere verilmesi sayesinde kaba duvarlar ortadan kalkmış ve daha fazla süsleme yapılmaya başlamıştır.
Gotik mimarinin en önemli katedrallerinden birisi Notre Dame (Notır Dam) Katedralidir. Paris’te bulunan katedral Gotik mimarinin ilk örneklerinden biridir. Üç kapısı, kapının üzerindeki İsa kabartmaları, gül desenli yuvarlak penceresi (rozet) ve ince sütunların bulunduğun giriş kapısı zengin süslere sahiptir.

RÖNESANS SANATI

Avrupa’nın ortaçağ karanlığından çıktığı bir yeniden doğuş ve aydınlanma dönemidir. Rönesans, İtalya’da doğmuş ve sonra bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
Ortaçağda Avrupa’da skolastik düşünce hakimdir. Rönesans’ın ortaya çıkışı ile Hümanizma başlamıştır.
Skolastik Düşünce: Dinin Egemen olduğu, kilisenin en önemli güç olduğunu anlayıştır.
Hümanist Düşünce: İnsanın önem kazandığı, her şeyin insana göre düşünüldüğü anlayıştır.
Rönesans’ın ortaya çıkış nedenleri:
1- Coğrafi ve teknolojik gelişmeler sayesinde ticaretin gelişmesi ve yeni bir zengin sınıfın ortaya çıkması. Bu insanların sanatın koruyuculuğunu yapması.
2- Avrupa’ya kağıdın gelmesi ile okur-yazarlık arttı. Böylece eğitim arttı.
3- Bizans’ın yıkılmasından sonra buradaki bilim adamları Avrupa’ya giderek burada Yunan ve Roma sanatını öğretmeleri. Böylece eski sanat ve bilimlere yeniden ilgi duyulmaya başlanır.
4- Ortaçağdaki Skolastik düşünceden kurtulan insanlar, hümanistik düşünceye önem vermişlerdir.

Mimari:
Rönesans mimarisinde Eski Yunan ve Roma mimarisinde gördüğümüz özellikler (kemer, tonoz, kubbe, sütun) yeniden karşımıza çıkmaya başlar. Rönesans mimarisinde cephe mimarisine özellikle önem verilmiştir. Yapılarda pencere üstlerinde üçgen alınlıklar karşımıza çıkar. Yapıların içi ise son derece sadedir.
Rönesans mimarisinde en önemli isimler Brunelleschi ve Alberti’dir. Yapılarda özellikle denge, oran ve simetriye önem verilmiştir.

Resim:
Rönesans döneminde bazı yeni kavramlar ortaya çıkar.
Perspektif: Üç boyutlu mekanın iki boyutlu resimde gösterilmesidir. Uzakta duran figürler küçük, yakında olan figürler ise büyük gösterilir.
Mekan: Resimde olayın geçtiği yerdir.
Rakursi: Önden kısaltma anlamına gelir. Yatan bir insanı alttan çizdiğinizde ayakları daha büyük, başı daha küçük görülür.
Rönesans resminde çok zengin bir konu çeşidi vardır. Dini ya da mitolojik konulu sahneleri, kişi ya da grup portreler, günlük ev sahneleri gibi konular ayrıntılarıyla gösterilir. Mutlaka mekan ve perspektif’e önem verilir.
Resimlerde figürler son derece sakindir. Sanki poz verir gibi dururlar. Çoğunlukla ortada ana figür durur. Diğer figürler onun iki yanına eşit olarak dağıtılır.

Heykel:
Heykel sanatında, Eski Yunan ve Roma heykellerine benzeyen eserler görülür. Figürlerde denge önemlidir. Ayrıca insan vücudu çok iyi gösterilmiştir. Çünkü Rönesans sanatçıları, insan vücudunu incelemişler ve vücut ayrıntılarını resimlerde göstermişlerdir. Konular: atlı heykeller, mitolojik sahneler ya da dini sahneler olabilir. Figürlerin yüzlerinde hiçbir duygu görülmez.

Rönesans Sanatçıları:
Rönesans dönemi sanatçıları, bu dönemde önemi gelişmeler yapmışlardır. Dönemin sanatçıları resim, heykel, mimari yapmışlar aynı zamanda bilim adamı gibi çalışmışlardır.
Dönemin en önemli sanatçıları: Leonardo Da Vinci, Raphael, Michelangelo’dur. Bu sanatçılar, insan vücudunu ayrıntılarıyla incelemişlerdir.

BAROK SANAT:
Barok sanatın ortaya çıkışında din adamlarını etkisi çok fazladır. Bu nedenle dönemin eserlerinde dinsel konulara yer verilmiştir.
İlk olarak İtalya’da ortaya çıkan Barok sanat bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Bu sanatın özelliği canlı, hareketli ve zarif olmasıdır. Bazen abartılı bir canlılık görülür.

Mimari:
Bu dönemde en çok kilise ve saraylar yapılmıştır. Rönesans ne kadar dengeli, ağırbaşlı ise Barok da o kadar yenilikçi, aykırılık bir sanattır. Barok mimarinin en önemli mimarı Borromini’dir.
Barok mimarisinin en önemli özelliği İlkçağ mimarisindeki kemer, sütun, alınlık ve friz gibi elemanların biçimlerini değiştirerek kullanmasıdır. Yapıların önyüzleri heykellerle süslenmiştir. Mekanlar niş, girinti ve çıkıntılarla zenginleştirilmiştir.
Barok kiliselerinin hemen hepsinde cephenin orta kısmına yanlardan daha çok önem verilirdi.
Heykel Sanatı:
Barok Sanatta Heykeller, Rönesans Döneminde olduğundan çok daha hareketli ve canlı yapılmıştır. İnsan figürleri sürekli hareket halindedir. Hareketler zariftir, rahat ve gevşek durmaktadır. Kimi zaman hareketler aşırı yapılmıştır.
Heykeller iki gruba ayrılır.
1-    Binaların üzerinde durması için yapılanlar. Süsleme amaçlı.
2-    Tek başına durması için yapılanlar. Bir konu anlatmak için.
İlk grubun örnekleri arasında Sen Piyer kilisesi verilebilir. Buradaki burma sütunlar ve üzerindeki süslemeler heykeltraşBernini tarafından yapılmıştır. Üzerindeki bitki süslemeleri oldukça canlı bir şekilde yapılmıştır.
İkinci grubun örneklerinde sık olarak insan figürleri yapılmıştır. Figürlerin hareketi bir anı göstermektedir. Üzerlerindeki elbise ve süsler aynen taklit edilmiştir.

Resim:
Bu dönem resimlerinde genellikle dinsel sahneler ve ölü doğa konuları (natürmort) yapılmıştır.
Barok resim sanatı farklı ülkelerde değişik özelliklere sahiptir. Ancak hepsinin ortak noktası ışığın resimde önemli bir yere sahip olmasıdır. Işık bütün resim üzerine eşit olarak dağılmayıp parçalar halinde düşerdi. Işıklı kısımlar kompozisyonun en önemli bölümlerini işaret etmeliydi.
Rönesans döneminde resim sanatı, dünyadaki herşeyi gerçekte olduğu gibi resmedebilmiştir. Barok dönemde ise artık ressamlar neyin resmedildiğini değil, nasıl resmedildiğine önem vermişlerdir.
Rönesans’ta kompozisyonun dengeli ve uyumlu olmasına önem verilirken Barok dönemde ise hareketli, canlı ve karışık sahneler almıştır.
Barok resim sanatının en önemli iki sanatçısı Rubens ve Rembrant’dır.
Rubens’in resimlerinde coşkulu, atılgan, gösterişli ve süslü bir üslup görüyoruz. Sanatçı özellikle insan vücudunu başarıyla yapmıştır. Eserlerinde dinsel sahneler ve mitolojik sahneleri ele almıştır. Eserlerine örnek olarak “Lökipus’unkızlarının kaçırılışı” verilir.
Rembrant eserlerinde içe dönük, etkileyici ve dramatik bir üslup kullanır. Konu olarak insanı seçen ressam, kullandığı renklerle insanın yalnızlığını belirginleştirir. Topluluk resimlerinde figürler rahat, doğal ve canlı olarakyapılmıştır.Ressamın eserlerinde kendi portrelerine sık rastlanır. 

NEOKLASİK SANAT:

Neoklasik dönemin sanat anlayışı, antik dönem sanatına dayanmaktadır. Bu dönemde Roma sanatının temel özellikleri yeniden ele alınmıştır. Dönem içinde Eski Roma eserleri incelenmiş, özellikleri anlaşılmaya çalışılmıştır.
Neoklasik sanat, Barok sanata bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Barok sanat eserlerinde özellikle dinsel konulara, dinin övülmesine önem verilmekteydi. Dinin baskısından sıkılan insanlar Neoklasik sanatta bu anlayışı değiştirmiştir. Bu sanat akımının ortaya çıkmasında düşünürlerin etkisi büyük olmuştur.
Barok sanatta görülen aşırı süslemeden kaçan sanatçılar Roma eserlerinde olduğu gibi sade (daha az süslenmiş) eserler yapmışlardır.

Mimari:
Neoklasik akım ilkönce mimarlıkta görülür. En önemli mimarı Palladio’dur.
Bu akımın oluşması sırasında mimarlar Eski Roma yapılarını taklit etmişlerdir. Sütun, sütun başlığı, alınlık gibi Roma mimari unsurları tekrar yapılmaya başlamıştır. Binaların ön yüzünde iki sıra sütun kullanılmaktadır. Mimarlar, yapıların özellikle sade (daha az süslenmiş), düzenli, ölçülü olmasına dikkat etmişlerdir.

Heykel:
Bu akımın etkisi altında yapılan heykellerde Yunan ve Roma heykellerinin taklit edildiği görülür. Yapılan figürler duruş, vücut şekli, hareket açısından antik heykellerle çok benzerdir.
Heykeltıraşlar eserlerini yaparken ideal güzelliğe, oran ve dengeye önem vermişlerdir. Heykeller sakin, durgun haldedir; herhangi bir duygu veya heyecanı göstermemektedir. Vücudun hareketindeki oran, ölçü ve güzellik Neoklasik dönem heykeltıraşı için önemlidir.

Resim:
Neoklasik akımın özellikle resim sanatında çok önemli örnekleri vardır. Dönemin en önemli ressamı Jacques- LouisDavid’dir. 
Daha önceki dönemlerin eserlerinde, sanatçılar konu olarak genellikle dinsel veya mitolojik konuların resmini yapmışlardır. Bu dönemde ise dinin baskısından sıkılan ressamlar, buna karşı çıkmış ve farklı konuların resmini yapmışlardır.
Ressamlar, eserlerinde kendi politik düşüncelerini de yansıtmışlardır. Eserlerin konularında özgürlük, vatanseverlik, vatana bağlılık, cesaret görülür. Resimlerde anlatılan konu, insanların vücut hareketleri ile vurgulanmıştır. Süsleme az yapılmıştır.

 ROMANTİZM:

Bu akım Avrupa’da sanatçıların artık kalıplardan ve kurallardan uzaklaşarak yeni bir yola girmesi ile ortaya çıktı. Romantizmin kurallarına göre, insanın hayal gücü her şeye egemen olmalıdır. Neo-klasizmin ideal güzelliğinin yerini karakter almalıdır. Serbest bir ifadeye kavuşmak için önce kurallardan, ölçülerden, çizgilerden kurtulmak gerekir. Romantizm bu değişikliği yapmış, kurallardan kurtulmuş, çizgileri kırmış, şekilleri renklerle göstermiştir. Romantizme bağlı olanlar sanat, sanat içindir ilkesini benimsemişlerdir. Bu nedenle sanatçılar, eserlerini yaparken kendi istedikleri gibi davranmak özgürlüğünü elde etmiş oldular.
Bu akımın en önemli sanatçıları Goya, Gericault (jeriko), Delacroix (dölakruva)dır.
Romantizm ile birlikte manzara ressamlığı da önem kazanmıştır. Ünlü ressam Constable (konstabl) renkleri karıştırmadan olduğu gibi sürerek resimlere canlılık getirmiştir.
Bir başka önemli manzara ressamı Turner’dır. Resimlerde renkleri kullanarak figürleri belli belirsiz göstermiştir. Konu her zaman sislerin arasındadır ve net olarak görülmez. Ancak resme bakıldığında orada bir şey olduğu fark edilir. Turner bu yöntem ile ileride izlenimcilik (Empresyonizm) akımının çıkmasına öncülük etmiştir.

Goya:
19.yüzyılın en önemli ressamlarından biridir. İspanya’da doğmuştur. Barok sanattan çok etkilenen ressamın eserlerinde Barok etkiler görülür. Sanatı kuralların yönetmesine karşı çıkan Goya eserlerinde kurallarla alay eder. Resimlerini yaptığı insanların ruh dünyasını göstermeye önem vermiştir.
Resimlerinde genellikle aklını kaybeden insanların etraflarına verdiği zararı ve kötülükleri konu olarak gösterir.
“Oğlunu Yiyen Satürn” adlı resminde kendine kötülük etmesinden korktuğu için kendi oğlunu yok eden bir kişi gösterilmektedir. Burada kişinin korku içinde olduğunu yüzünden anlamak mümkündür.
“3 Mayıs” ‘da ise suçu olmadığı halde öldürülen insanların durumunu resmetmiştir. eserde birbirinin aynısı, kişiliksiz, karaktersiz askerler ile onların karşısında çaresiz insanlar gösterilmiştir. İnsanların yüzünde ümitsizlik görünmektedir. 
Baya uzun bir bilgi oldu umarım işinize yarar sağlıcakla kalın bol sanatlı günler:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder